
Kronik Yorgunluk Sendromu (CFS), sürekli yorgunluk şikayetlerinin artmasıyla ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Bu durum, dinlenildiği halde sürekli bitkinlik ve tatminsizlik hissiyle karakterizedir ve Türkiye’de Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya göre daha yaygındır. CFS’nin kimleri etkilediği, nasıl belirtiler gösterdiği ve alınabilecek önemli önleyici tedbirlerin ayrıntılarına bakalım.
Kronik Yorgunluk Sendromu, devam eden yorgunluk ve mutsuzluk hissiyle kendini gösterir ve günlük yaşamı olumsuz etkiler. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) son açıklamalarına göre, CFS prevalansında gözle görülür bir artış olduğu görülmektedir. CFS’nin diğer adı olan miyaljik ensefalomiyelit (ME) olarak da bilinen bu rahatsızlıkla yaşayan yetişkinlerin yaklaşık %1.3’ü olduğu 2021-2022 tarihli bir CDC anketinde tespit edilmiştir. Raporun yazarlarından Dr. Elizabeth Unger, bu rakamın CFS’nin nadir bir durum olmadığını gösterdiğine dikkat çekti.
Kronik Yorgunluk Sendromu her yaş grubundan insanı etkileyebilse de, en sık 40 ila 60 yaşları arasındaki kişilerde görülür ve kadınlarda daha yaygın görülür. Dr. Unger, ME/CFS’den etkilenen bazı kişilerin, spesifik testlerin veya taramaların eksikliği nedeniyle teşhis edilemeyebileceğine dikkat çekerek, potansiyel olarak tahmin edilenden daha yüksek bir yaygınlığa işaret etti.
İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Rıdvan Sivritepe ile yapılan bir görüşmeye göre, miyaljik ensefalomiyelit olarak da bilinen ME, uzun süreli ve zorlu bir hastalık olup yorgunluk, kas-iskelet sistemi ağrısı, konsantrasyon bozuklukları ve baş ağrıları gibi belirtilerle karakterizedir. Hastalık genellikle yaygın ağrı (miyalji) ve beyin omurilik sıvısında iltihaplanma ile ilişkilidir.
Dr. Sivritepe’nin görüşleri, Türkiye’de CFS insidansının Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Türkiye’deki çalışmalar, %4 ila %10 arasında değişen bir yaygınlık oranına işaret etmektedir ve COVID-19’dan iyileşen kişiler arasında önemli bir artış görülmektedir. Farkındalık ve tanı yetenekleri geliştikçe, ülkemizdeki vaka sayısındaki değişikliklerin daha iyi anlaşılması mümkün olabilir.