
■ Politika’dan Yorum
İstanbul BB Başkanı Ekrem İmamoğlu tutuklandı.Bu kuşkusuz iktidar için yeterli değil. Hedefin İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasının engellenmesi olduğu net. Diplomasının iptali, tutuklanması, vb. gibi adımlar bu hedefi garanti etmiyor. Siyasette güç dengelerinin değişmesi ile her türlü hukuki, teknik değişiklik yapılarak İmamoğlu’nun adaylığının önü açılabilir.Dolayısıyla sorun güç dengesinde değişiklik yaratacak bir stratejidir.CHP yönetimi A’dan Z’ye planlarımız var diyor. Fakat A’dan Z’ye bütün planlarının “makul muhalefet” çizgisinin dışına çıkamayacağını tahmin etmek zor değil. Saraçhane merkezli kitle eylemini bir süre daha devam ettirip, illerde daha düşük yoğunluklu eylemler sürdürmek. Asıl gücünü hukuk üzerinden bürokrasi içinde mücadele etmek olacak. Şimdilik altı günlük eylemlerle İBB’ye kayyım atanmasının engellenmiş olması bir kazanım olarak hanelerine yazmış oldular.Kitle hareketinin aynı düzeyde sürdürülmesinin güçlükleri ortada. Genel grev çağrılarının ise gerçek bir karşılığının olmadığı açık. DİSK’in niyeti olsa bile tek başına böyle bir çağrıda bulunma gücü olmadığını biliyoruz. Gençlerin “Taksim” ısrarının, kitlenin “Özgür bizi Taksim’e götür” talebinin de bir “ezber”den öte politik ve pratik bir anlamı yok. Kayyım Saraçhane’ye atanacaksa Taksim, Saraçhane’dir. Saraçhane’nin Taksim haline getirilmesi, olası kayyım atanmasına karşı etrafının barikatlarla örülmesi gereken yer de Saraçhane’dir. Gençlerin durup kürsü konuşmalarını dinlemeyi anlamsız bulmaları haklı bir tepki ama Taksim’e gitmek için polis ile çatışmak, gücünü oraya harcamak doğru bir sonuç üretmiyor. Bilakis bu gençlerin belediye binası önünde bekleyen kitleye hücum edip, bu kitle ile haşır neşir olması gerekiyor.Özellikle “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atan, Türk Andını okuyan, bazı milliyetçi, ırkçı söylemlere tezahürat yapan gençlerle Taksim’e gitmek için ısrar eden gençlerin buluşması, diyaloğa geçmesi gerekiyor. MK’nin askerleriyiz diyenlerin demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün özneleri olmasının başka yolu yok.İmamoğlu şahsında gerçekleştirilmek istenen darbenin püskürtülmesi ve daha öteye geçip RTE liderliğindeki faşist iktidarın düşürülmesi için gerekli stratejinin de mahiyeti budur. Muhalefetin demokrasi, eşitlik, barış, özgürlük kavramları etrafında emekçilerin, kadınların, gençlerin, çevrecilerin taleplerini içeren somut bir program üreterek harekete bir program kazandırmaları gerekmektedir.Bu noktada ise başta sosyalistlerin edilgenlikten çıkmaları gerekmektedir. Saraçhane’deki kitlenin içinde sadece “kırlangıç”ları ile görünür olmakla darbeye karşı görev ifa edilmiş sayılmaz. İktidarı yıkacak, demokratik bir muhalefet odağının yaratılması işi de CHP’ye havale edilemez. Herkes CHP’nin içindeki kaynamaları görüyor. Sol sosyalist de muhalefet dağınık. İktidar da gücünü, cesaretini bundan alıyor.Daha önceki süreçlerde olduğu gibi, bu süreçte de “günah keçisi” yine Kürtler ilan edilmiş durumda. Kürt siyaseti, darbeye karşı en baştan tavır aldı, Amed Newroz’una Özgür Özel’in mesajını taşıdı. Dem Parti eşbakanları, sözcüleri defalarca açıklama yaptı. İmamoğlu’na “kent uzlaşısı” üzerinden kurulan “terör” suçlamasının bizzat kendilerine yönelik bir darbe olduğunu belirttiler.Bununla birlikte eylemlerde, sosyal medyada Kürtlere, Kürtçe dövizlere yönelik linçlere tanık olduk. Saraçhane’de 22 Mart gecesi kürsüye çıkarılan Mansur Yavaş’ın “paçavra”lı konuşması bir dil sürçmesi değil, CHP’nin “6’lı Masa” siyasetinin yarattığı bir olgudur. Bu olgu, dinci faşist iktidarla sağcılık, milliyetçilik yarışı yaparak, kendi sağındaki partilerle ittifak yaparak iktidara gelme stratejisinin yarattığı bir sonuçtur.Demokrasi mücadelesi, köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyelim pragmatizmi ile yapılamaz. Bunun en berbat örneğini bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’nun ırkçı faşist Zafer Partisi’nin lideri Ümit Özdağ’la yaptığı anlaşmadır.Bir diğer konu da “kurtuluş sandıkta değil sokakta” sloganında ifade edilen talebi üzerinde de gerçekçi bir şekilde durmak gerekir. Bugünkü güç dağılımında sokak ile sandık arasında bir karşıtlık kurmak gerçekçi değildir. İkisini bir birini besleyecek şekilde kurmak en doğrusu olabilir. CHP ön seçimle Cumhurbaşkanı adayını belirlemiş oldu. 15 milyon civarında kişinin ön seçime katıldığı açıklandı. Hareketin ana gövdesinin CHP olmasından hareketle CHP’nin de sandık dışında bir yola meyletmeyeceğine göre “sandık-sokak” karşıtlığını aşmak gerektiği açık. Hem sandık hem sokak birlikte yürütülebilir. Muhalefetin erken seçim konusunda iktidarı mecbur bırakma, bunun için de başta Dem Parti ve diğer sol sosyalist ittifak kurmak, yerellerde bu temelde sokakları, meydanları, sanayi havzalarını direniş alanlarına çevirmek mümkün.