
■ Politika’dan Yorum
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve iki ilçe belediye başkanı ve birçok belediye meclis üyesi, çalışanı ve gazeteci bu sabah gözaltına alındı.Yapılan bu operasyon aylardır adım adım örülen ve böyle olacağı en baştan belli olan bir yargı-polis eliyle yapılan bir Saray darbesidir. Darbenin amacının İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmasının engellenmesi ve İBB’ye kayyum atanması olduğu açıktır. Uzun süre yapılan hazırlıklar sonrasında süreç Esenyurt Belediye Başkanı’nın tutuklanması ile başlatıldı. Beşiktaş ve Beykoz belediyelerine yapılan yolsuzluk operasyonları, İmamoğlu’na destek verdiği iddia edilen şirketlerin sahipleri hakkında hazırlanan dosyalar ve Halkların Demokratik Kongresi için hazırlanan dosya ve tutuklama adımlarından sonra diplomanın iptal edilmesi ile devam edildi. Ayrıca Gezi ve DHKP-C ile de bağlantılı kurarak dosyayı genişlettiler. Bugün de Kürt seçmenin İmamoğlu’na destek vererek yeniden İBB Başkanı seçilmesini sağlayan ve “Kent Uzlaşısı” olarak ifade edilen DEM Parti ile CHP arasındaki ittifakını KCK ve PKK ile irtibatlandırarak “terör örgütüne yardım” düzeyine çıkarıldı.Öncelikle Kasım ayında başlayan bu süreç boyunca hiçbir demokratik tepki göstermeyen CHP, bu darbeye adeta davetiye çıkarmıştır. Demokratik tepkiyi sadece ve sadece sandığa bağlayan ama her seçimde de sandık güvenliği bile alamayan CHP, Saray’ın yargı ve polis gücüyle attığı her adım karşısında halkın tepkisini eve kapatan bir yaklaşım içinde oldu. Hala yargıya güven telkin eden CHP, bir kez daha sandığı beklemeyi telkin ederek, darbe karşısında pasifist ve uzlaşmacı tavrını sürdürüyor.Sosyalistlerin, bu koşullarda, CHP’ye nafile çağrılarda bulunması gerçekçi değildir. Darbenin fiiliyatta İmamoğlu’na karşı olduğu açık ama işleyen mekanizmanın 2010’dan beri yürürlükte olduğunu ve esas hedefin demokratik kamuoyu olduğu açıktır. 2015 Haziran seçim sonuçlarının iptali ve başta Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş olmak üzere birçok milletvekilinin, belediye başkanlarının tutuklanması, kayyumlar, Yüksek Seçim Kurulu eliyle yapılan seçim hileleri, yüksek yargı ve AİHM kararlarının tanınmaması, Gezi Davası vb. vb. Bütün bu adımlara Suruç, Ankara katliamları, “hendek operasyonları” adı altında kentlerin yıkılması ve yüzlerce gencin bodrumlarda yakılması gibi vahşice saldırılar eşlik etti.Bu yılın başından itibaren ESP’ye ve HDK’ye yapılan operasyonlar, grev yasakları, BİRTEKSEN başkanının tutuklanması, Halk TV, Birgün gibi medya organlarına yönelik gözaltılar “darbe mekanizması”nın toplumsal muhalefeti hedef aldığının göstergeleridir.Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının da “darbe mekaniği” tarafından muhalefeti felç etmek için kullanılmaya çalışıldığını belirtmek gerekir. İktidar, değişik araçlarla “sürecin hassasiyeti” bahanesiyle, DEM Parti’yi “makul” davranmaya zorlanmaktadır. Bazı çok akıllı solcular da Kürt siyasetine ve DEM Parti’ye güvensizlik yayarak iktidarın bu oyununa dolaylı destek vermektedirler.Bütün göstergeler 23 yıllık AKP (son döneminde MHP) iktidarı için çanların çaldığını göstermektedir. Türkiye değişmek zorundadır. Türk burjuvazisinin değişim programının demokratikleşme doğrultusunda olmadığı açıktır. Demokrasi isteyen güçler bellidir. İşçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, kadınlar demokrasi istiyor.CHP’ye sokağa çıkma çağrıları yapmadan önce sosyalistlerin kendi aralarında faşizme karşı birleşik mücadelenin araçlarını kurmaları gerekir. Hala kendi grup çıkarlarını düşünerek hareket edersek bizi çok daha kötü günlerin beklediği aşikar.